1. Haberler
  2. Genel
  3. Kaosun Ortasında Iyilik Yeniden Tanımlanıyor

Kaosun Ortasında Iyilik Yeniden Tanımlanıyor

Kaosun Ortasında Iyilik Yeniden Tanımlanıyor
Kaosun Ortasında Iyilik Yeniden Tanımlanıyor
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Günay DEMİRBAĞ

Dünyanın kaosa sürük­lenmesine sessiz kal­mayı reddeden yazar Özlem Topaloğlu Özdemir, Fī­lius: Kaos Tanrısı adlı romanıy­la toplumsal, felsefi ve kültürel derinlikleri bir araya getiren in­sanlığın ortak hikayesini yazı­ya döküyor. 7 kıta ve 11 ülkeden 11 kadının yaşamına dokunan eser, yalnızca bireysel arayışla­ra değil, küresel iyimserlik viz­yonuna da kapılarını aralıyor. İyilik ve kötülüğün tanımını ye­niden yapmayı hedefleyen ro­manın detaylarını, Özlem To­paloğlu Özdemir ile yaptığımız röportajda keşfediyoruz.

“Fīlius: Kaos Tanrısı” gibi derin bir felsefi temaya sa­hip bir roman yazmaya nasıl karar verdiniz?

Her geçen gün daha bir bü­yük kaosa sürüklendiğimiz; kötü düşüncelerle, kötü ey­lemlerle, insanlarla ve daha ni­ce kötülükle mücadele etmeye çalıştığımız bir dünyada ses­siz kalmak istemedim. Kendi yetenek ve yetkinliklerimi göz önünde bulundurduğumda, bu­nu en iyi yazarak yapabileceği­mi düşündüm. Yazı ve düşün­celerin dünyada her şeyi de­ğiştirebilecek gücü olduğuna inanıyorum, bu nedenle de yıl­lardır düşündüğüm, sorguladı­ğım, öğrendiğim, araştırdığım her şeyi kurgu bir romanla ha­yata geçirmek istedim.

Bu amaç doğrultusunda farklı toplumsal rollere, dini inançlara, yaşam tarzlarına ve siyasi görüşlere sahip olan 11 kadın karakterin öncü olduğu hikayeler kurgu­ladım. Böylelikle kitabı okuyan kişiler kendi hayat tarzlarına benzer hikayeler yakalarken, diğer karakterler ile de empati kurabilecekler. Bu da bize dün­yanın neresinde olursak olalım, yaşam tarzlarımız, inançları­mız, konuştuğumuz dil ne olur­sa olsun aynı amaca ayrışma­dan yürüdüğümüzde yaratılan kaotik ortamdan bize ait iyicil bir düzene nasıl geçiş yapabile­ceğimizi gösterecek.

Kısacası insanlık için gelece­ğe dair umut dolu bir vizyon çi­zerek, bireysel hikayelerden ko­lektif bir iyimserlik yaratabile­ceğimize inanıyorum. Bu inanç da beni derin felsefesi olan bir roman yazmaya ve insanlığa çağrı yapmaya itti.

İyilik ve kötülük mutlak yargılar değil

Kitapta ele aldığınız “iyi­lik” ve “kötülük” kavramla­rını yeniden tanımlama fik­ri nasıl şekillendi?

İyilik ve kötülük, insanlık ta­rihi boyunca evrensel gibi gö­rünen ancak her dönemde, her toplumda farklı şekillerde ta­nımlanmış kavramlar. Bu kav­ramların katı sınırlarla çizil­mesinin, gerçek yaşamın kar­maşıklığını yansıtmadığını düşünüyorum. İnsanlık, iyi­lik ve kötülüğü çoğu zaman si­yah-beyaz bir çerçevede değer­lendiriyor; oysa bu iki kavram, içinde bulunduğumuz koşulla­ra, bireysel niyetlere ve toplum­sal bağlama göre sürekli deği­şen bir yapıya sahip. İyiliğin ve kötülüğün mutlak yargılar ol­madığını, aksine insanların al­gılarına, değer yargılarına ve o anki şartlara göre şekillendiği­ni görüyoruz.

Romanımda ise bu kavramların birbirine geç­miş, katmanlı yapısını sorgulu­yorum. Kaosun içinde dahi iyi­liğin yeniden tanımlanabilece­ği ve kötülüğün yalnızca yıkıcı değil, dönüşüm için bir fırsat da yaratabileceği bir alan olduğu­nu göstermeye çalışıyorum. İyi­lik, yalnızca edilgen bir şekilde kötülüğün yokluğuyla tanımla­namaz; aynı zamanda bir irade, bir mücadele ve bir değişim ya­ratma cesaretidir.

Böylesine geniş bir coğra­fi ve kültürel çeşitliliği an­latınıza nasıl entegre et­tiniz?

Romanımda coğrafi ve kültürel çeşitliliği merke­ze almamın temel sebebi, insanlığın ortak hikâyesini tüm farklılıklarımızı kucak­layarak anlatmak istemem­di. Bu çeşitlilik, yalnızca hikâyeyi zenginleştiren bir arka plan değil; aynı zaman­da, dünyamızın farklı köşe­lerinde var olan inançların, değerlerin ve toplumsal ya­pıların birbiriyle nasıl ke­siştiğini ve çatıştığını gös­termek için bir araç oldu.

Farklı kıtalar ve ülkelerden karakterleri hikâyeye en­tegre ederken, her kültürün özgün dinamiklerini, top­lumsal değerlerini ve birey­sel mücadelelerini detaylı bir şekilde araştırdım. Her bir ülke ve kültür, yalnızca fiziksel bir mekan olarak değil, aynı zamanda karak­terlerin iç dünyalarını şe­killendiren bir unsur olarak ele alındı. Bu süreçte, hikâ­yenin her detayını evrensel insanlık deneyimiyle bağ­daştırmaya özen gösterdim; çünkü inanıyorum ki dün­yanın neresinde olursak olalım, umutlarımız, kor­kularımız ve hayatta kalma mücadelemiz ortak.

Farklı ülkelerden kadınlar

Romanımda yer alan ka­dın karakterlerin hikâyele­rini yazarken büyük ölçüde gerçek yaşamdan esinlen­dim. Her hikâyede hepimiz­den bir parça olduğuna emi­nim. Kendi karakter yapım­dan, isteklerim, hayallerim ve içsel çatışmalarımdan yola çıkarak, birçok insanın yaşadığı toplumsal olayları, hayaller ile gerçekler arasın­daki gerilimleri ve toplumsal baskıların yarattığı zorlukları ele aldım.Her bir kadın karak­ter, farklı bir ülkeden ve kül­türden geliyor. Bu da hikâyele­rin yalnızca bireysel değil, ev­rensel bir boyut kazanmasını sağlıyor.

Onların buhranları ve arayışları, farklı coğrafyalar­da yaşansa da aslında hepimi­zin iç dünyasında yankı bulabi­lecek duygular ve deneyimler barındırıyor. Roman boyun­ca, bu karakterlerin zorluklar­la mücadelesini ve kendi yol­larını bulma çabalarını aktara­rak, okuyucuların hem empati kurmasını hem de kendi içsel yolculuklarına ayna tutmala­rını amaçladım. Ayrıca, kadın karakterlerimin her biri, yal­nızca bulundukları toplumun bir ürünü değil; aynı zamanda o toplumu değiştirebilme potan­siyelinin birer taşıyıcısı.

Kaosun Ortasında Iyilik Yeniden Tanımlanıyor
Yorum Yap
Bizi Takip Edin