“Silah ruhsatı düzenlenmesine engel hali bulunmayan, yirmi bir yaşını doldurmuş her Türk vatandaşına talepleri halinde 91/1779 sayılı Yönetmelik’in 4’üncü maddesi kapsamında, sayı sınırlaması olmaksızın silah bulundurma ruhsatı düzenlenir.” Silah edinme konusundaki kanun böyle düzenlenmiş (maalesef) .
‘Talepleri halinde’ ve ‘sayı sınırlaması olmaksızın’.
Yönetmelikte bir sürü koşul sıralanmış vaziyette. Ama şahsen ben yetersiz buldum. Bence şartlar daha zorlaştırılmalı ve sayı da düşürülmelidir.
Nasıl ki 20’li yaşlarda birine iş yerinizi, evinin idaresini, hayatı sırtlamayı teslim etmiyorsanız her an patlamaya hazır ve adres sormayan silah taşıma hakkını nasıl teslim edersiniz anlamak zor.
Üstelik yol ve yer verme konusunda bile kavga ve şiddetin yaşandığı bir ruh halinde olduğumuzu hepimiz biliyorken
Silahlanma konusunda Umut Vakfı’nın bugüne kadar yaptığı çalışmalar için teşekkür etmeden de geçemeyeceğim.
Rahmetli babamın şöyle bir sözü vardı; “Belinde silah varsa, dünyanın en mülayim adamıyken bile anında bir katile dönüşebilirsin.”
Doğruluğunu her geçen gün daha çok anlıyorum.
Herkes anlamalı bence.
Pazar günkü gazetemizde “Aziziye Mahallesi’ndeki akaryakıt istasyonundan yakıt alan F.Y (16), bir otomobilden inen 1’i silahlı 4 kişi tarafından zorla araca bindirildi” diye bir haber vardı. Haber korkunç. Çocuklarımız ne hale geldi diye içinden geçirmeyenimiz yok gibi.
Bu yaşlardaki gençlerin, elini kolunu sallayarak silahlanması ve belki de besledikleri bir öfkeyle yaptığı hareket ‘hal’ değildir. Tehlikenin ne derecede büyük olduğunun farkına varmak için daha neler yaşamalıyız bilemedim. Ve muhtemelen kamera kayıtlarına geçmeyen daha bir sürü olay vardır bunun gibi. Ayrıca orada bir kayıt olmasaydı hiç yaşanmamış gibi olacak ve o gençler devam edip duracaklardı aynı duruma.
Yukarıda silah sahibi olmanın koşullarının olduğu yönetmeliği yazdım ancak gayri resmi silah alımının daha yüksek olduğunu iddia edebilirim ama ispat edemem.
Silah taşıma ve onun ‘özgüveni’ ile çevresine olmadık eziyetler eden sürü ile insanla karşılaşmayan yoktur bence.
Bunun nedenleri konusunda birçok kişi kafa yorup söz söyleyebilecek durumda. Şahsen ben konuyu biraz da sosyal ve görsel medyaya bağlıyorum. Silahla yaralama ve öldürme konularında caydırıcılığın az olmasını da unutmamak gerek.
‘Erkekliğin’ bir işe yaradığı sanılan toplumumuzda, insanların en olağan zamanlarda bile kullanılan paylaşımlarını ‘silahla’ yapıyor olmasının bir açıklaması olmalı.
Olmalı.
Evet bu halk sağlığı sorunudur. Tedaviye ve rehabiliteye ihtiyaç duyulan bir durum.
Güvenlik konusunda tehdit oluşturduğu ortada ama görsel olarak da çok itici geldiğini kavrayamıyorlar sanırım.
Konuya başka bir pencereden de bakalım mı?
Türkiye televizyonlarında, sadece reyting uğruna gösterime giren diziler ve sinema filmleri, toplumumuzun kimyasını değiştiriyor adeta.
Sürekli bir kavga, dövüş, öç alma, adam kaçırma gibi senaryolarla meşgul oluyoruz.
Bu yetmiyor gasp, kabadayılık ve kısa yoldan zengin olma konuları işleniyor. Eee böyle olunca sen topluma ‘amman ha bunları yapmayın’ diye mesajdan çok, böyle yapanların ne kadar da rahat yaşadıklarının fotoğrafını sunuyorsun aslında.
Hatırlayın, bu ülkede rolü gereği öldürülen film karakteri için cenaze namazı kılındı. Lokma dağıtıldı.
Eline tespih alıp bir fırt nargile çeken herkes, şehrin sahibi gibi davranıyor.
Neredeyse herkes kendine bir ‘kabadayı’ karakteri örnek alıp öyle davranmaya çalışıyor.
Bu tür durumlarda, en çok örnek alınan materyal elbette ki ‘silah’ oluyor.
Ve bir bakıyoruz ki neredeyse herkesin belinde bir kabarıklık ve o kabarıklığa güvenilerek yapılan afralı tafralı hareketler.
Kısa bir araştırma yaparak şu veriye ulaşabiliyor insan. Sivil olup elinde ruhsatlı ya da ruhsatsız silah bulunduranların sayısı 13.2 milyon kişi. Bu sayı, Türkiye’yi
Dünya’da 10. sıraya yerleştiriyor.
Ayrıca ülkemizde her yıl ortalama 4500 kişi bireysel silahlarla ölmektedir.
Bu rakamlar ‘remi veriler’. Bu işlerin bir de resmi olmayan, kayıtlara geçmeyen yanı var ki kaç katı Allah bilir.
Rakamlar korkunç.
Her türlü sansüre karşı biri olarak, yayınlanan filmlerdeki bu ‘özendirici’ durum son bulmalıdır.
Ayrıca ‘yasa yapıcıların’ silah edinme konusunun şartlarının daha çok zorlamaları gerekir. Buna muhalefet edenlere verilen cezaların caydırıcılığı olmalıdır. Bununla birlikte okullarda bu konuda müfredata çok net dersler konulmalı. Ve elbette ki aileye de bu konuda çok önemli görevler düşmektedir.
Eğitim ve mutlak bir empatiyle, bireysel silahlanmayı ve bundan doğacak zararları minimize etmek mümkündür.
Avcılık, spor ve koleksiyon amaçlı silahlanmanın da bir mantığı yoktur.
Silahla spor olmaz!
Avcılık için silah bulundurmak da bir ‘hak’ ihlalidir!
Silah koleksiyonu için ne söyleyeceğimi bilemiyorum doğrusu!